29 Ekim 2011 Cumartesi

anı

o günler anı olmak için öyle gençler ki daha.
ben onların sarhoşluğuyla
bulutları fethedecektim oysa.

25 Ekim 2011 Salı

bak peline, peline.

bir insana verebileceğim en güzel ve aynı zamanda en somut şeyin kelimelerim olduğunu düşünmüşümdür hep, çünkü kelimelerim gözlerimdeki soyutluğu doğrular nitelikte olur genellikle. ve şimdi ellerimden çıkmış bir yazının öznesi olmaktan çok daha fazlasını hak eden bir insana seslenmek istiyorum müsadenizle. peline..

isteyerek olmadı biliyorum, bir anda kendimizi birbirimizin yolunun üstünde bulduk. ama eğer bize sorsalardı ne o, ne de ben aksini isterdik. sadece keşke bu kadar ağrılı sancılı olmasaydı o yol, daha iyi olurdu derdik. başa sarsak eminim ki, 'o'nu kazandım deyip daha az acı çekerdik.

birbirimizin hayatına dahil olalı iki sene oldu, büyük kazıklar yemiş olmanın verdiği beylik laflar ediyordum oysaki. yok daha ben kimseyi böyle alamam hayatıma, yok ben bir daha güvenemem başkasına. dilin kemiği yok, keşke bütün büyük konuşmalarım böyle olsa. ama acımı acısı belleyen bir insan buldum yanımda. hem de hiç mi hiç ummadığım bir anda.

beraber yıkıldık, beraber kalktık diyordum. ama gerçekten tam da cümledeki gibi. iki senedir bütün bunalımlarımızın üst üste gelmesi, bütün toparlanmalarımızın birbirine tekabül etmesi dikkatimi çekiyordu. sonra fark ettim gerçeği, birimiz mutsuzken diğerinin iyi olmak içine sinmiyordu. ve birimizin kötü olması, diğerine kendini kötü hissetmesi için tatmin edici bir sebep gibi görünüyordu.

bir insan ne isterdi ki ilişkilerinde? güven, samimiyet, dürüstlük... ben bu temel taşların hepsini eksiksiz buldum onda. her elimi uzattığımda tuttu elimi, hatta uzatmadığımda bile. kimi zaman kimse anlamazken o anladı beni, kimi zaman hiç anlamazken bile saygı gösterebildi bana. o çetrefilli zamanların üzerime kattığı çekilmezliğe bile katlanabildi sabırla. ama her şeyden önemlisi zaman tanıyabildi bize, belki biraz korkuyla ama çok büyük bir inançla. yanılmasın kimse, sadece zaman ekmedik biz o tarlaya, acı sevinç gözyaşı güzellik de ektik beraberinde. ve dünyanın en güzel meyvelerini aldık karşılığında. dostluk aldık, sevgi aldık, emek aldık.

yüzümde ve yüreğimde gördüğüm tüm güzellikleri etrafımdaki güzel insanlara bağlıyordum hep.
şimdi rahatlıkla diyebilirim ki, ben pelinle daha da güzelleştim.

<bana bir şarkı sözünün doğruluğunu kanıtladın: 'harcına gözyaşı döktüm daha da sağlam olsun diye.'
şimdi etrafına bak, yıkık dökük olmamıza sebep insanlar nasıl da paramparçalar. ama biz tamız, biz biriz ve eskisinden çok daha sağlamız. elbet yine düşeceğiz ama sırtımızın yere değmeyeceğinden de bir o kadar eminiz.

çünkü  arkanda ben varım, çünkü arkamda sen varsın.
ve tüm kalbimle söylüyorum, iyi ki hayatımdasın!>

24 Ekim 2011 Pazartesi

benim derdim hüsnü

yârim!
yine ne demeye astın güzel yüzünü?
işittim ki banaymış dargınlığın.
yanaş da öpeyim o iki gözünü.
kendimi düşünüyorsam nâmerdim inan.
dediler, o gülmeden dağılmaz bu cihanın hüznü.
düşündüm ben de,
sonra nasıl kazanır ekmek parasını
bizim çaycı hüsnü?

23 Ekim 2011 Pazar

ayrılık

ayrılık sözcüğü çıksın diye lügâttan
aşağı bıraktım kendimi camdan.

22 Ekim 2011 Cumartesi

yâr

- kuşların şehirleri olmaz derler.
ama istanbulun kuşları var?

-istanbul bir şehir değil zaten,
bildiğim en vefasız yâr.

20 Ekim 2011 Perşembe

kalem

bir kurşun kaleme ismini verdim.
ve seni yaza yaza ucunu körelttim.

ya bu kalem bittiğinde seni unutacağım,
ya seni unuttuğumda bu kalemi kıracağım.

and olsun,
kalemini kıracağım.

19 Ekim 2011 Çarşamba

kelebek

bu öylesine bir kelebek,
içi siyah beyaz, dışı rengarenk.
kanatları var diye aldanma sakın
uçmakla bir değil, senden kaçabilmek.

16 Ekim 2011 Pazar

sitem

gözden ırak olmak yetmedi mi cancağızım?
gönülden de ırak olmaya,
neden bunca merakın?

12 Ekim 2011 Çarşamba

makyaj

makyajdan hoşlanmıyorum, ama yine de gözlerimi boyamayı seviyorum, her gün. moralimin bozuk olduğu gecelerde o makyajı gözlerimden temizlemek istemiyorum. sabaha kadar daha çok aksın, daha çok bulansın istiyorum yüzüme. böyle olduğunda, sabah yüzümü temizlerken kendimi iyi hissediyorum. sanki yeni bir başlangıç yapmışım, sanki büyük bir dertten kurtulmuşum gibi. saçmalık işte.

fakat bugün bir şey fark ettim, bu hayatımın yönetimini elimden almış bir huyun izdüşümü adeta bende. tıpkı gözüme çektiğim sürme gibi, mecazen daha güzel hissetmek ya da görünmek için hayatıma insan alıyorum. hatta zaman zaman bozulmalar olursa, tıpkı bir sürme gibi tazeliyorum düzeltiyorum. vakit ilerledikçe o insan çirkinleşmeye başlıyor, bana verdiği zararlar düzeltilemez hale geliyor. belki mantığım sol yanıma yenik düştüğünden, belki üçüncü dördüncü şansa boyun eğmemden, onu hayatımdan çıkarmayı erteledikçe erteliyorum. oysa tam zamanında yapabilsem bunu, hem kolay olacak; hem söz konusu insan pisliğini bulaştıramamış olacak. hatta belki tam da mutlak mutluluk olacak.

hayatınızda yüzünüzdeki makyaj gibi yer edinen insanlar cilayı yüreğinize değil sadece yüzünüze çekerler. oysa insanın en güzeli hali doğal halidir, bu yüzden gerçek dostlarınızla beraberken çok daha güzelsinizdir.

kolay olan yanı ise, sizde boyadan öteye geçemeyen insanlardan temizlenmek için sadece bir parça pamuğa ihtiyacınız var.

bu sabah yeni bir başlangıç yapmış gibi, üstümden büyük bir yük kalkmış gibi; aynadaki aksime göz kırpıp yeni göz makyajımı yapmaya koyuluyorum. ama bu kez makyajı kişileştirmiyorum.

10 Ekim 2011 Pazartesi

şans

daha istanbulu sevemeyen birinden
seni sevmesini mi bekledin sahiden?

şansın varmış canım benim,
sana hayır gelmezdi o sevgiden.

böylesi davetkâr bir güzellik karşısında dahi
kayıtsız kalabilen o yürek,
sevginin bahsinden bile
gocunurdu zaten.

6 Ekim 2011 Perşembe

kuyu

<sadece şunu söyle bana,
bir insan gözünün önündeyken,
ondan kurtulmak mümkün mü gerçekten?>

ya onun kafasına sıkacaksın,
ya kendi kafana.

onun kafasına sıkabilecek olsan,
baştan düşer miydin bu batağa?

düşün ki
bir taşsın kuyuda.
bir delinin attığı,
bin akıllının çıkaramadığı.

çıkarılmayı beklemek
aptallık olur,
unutma.

kendine bir iyilik yap.
ya kalk ayağa, kurtul o kuyudan
ya da sık gitsin kafana.

ve sakın bu cümlede mecaz arama.

3 Ekim 2011 Pazartesi

yetmez

koşturmak, melek yüzlü bir şeytan bence. sürekli koşturduğun, yoğun olduğun zamanlar daha az düşünürsün bir şeyleri. daha az uğraşırsın olaylarla, belki yorgunluğundan daha rahat dalarsın uykuya. mutlu musun mutsuz musun anlamadan geçer gider günlerin. koşuşturmak, bir çeşit uyuşturucudur bu yüzden.
ama iyi bir şey olduğunu sanırsın, düşünmüyorum üzülmüyorum dert etmiyorum sanırsın. oysa sen düşünmeyip üzülmeyince yer değiştirmez ki o dertler, hala olduğu yerde tek bir bakışını beklerler.

fakat bunalmak öyle mi? bunalmakta bir şey var. bunalmakta gerçeklik var, farkındalık var. 

çok yoğunum şu sıralar. ah bu şarkıların gözü kör olsun.