29 Kasım 2011 Salı

kavram karmaşalarım

sen beni eskiden beri tanıyan bir insansın. yakındığım çok oldu, 'onca iyilik yaptım, karşılığına bak. reva mı lan bana bu?' diye ve  de türevleri şeklinde. aslına bakarsan yakındığımız çok oldu senin, benim, bizim; hep birlikte. ama düşününce yaptığın iyiliğin karşılığında iyilik beklemenin ne kadar deli saçması olduğunu fark ettim. ve yaptığın iyiliğin karşılığında iyilik bekliyorsan eğer onun adının 'iyilik' olmayacağı kanısına da vardım. onun adı 'çıkar ilişkisi' oluyor iki gözüm.

durumun vahimliğine şu noktadan başlamak istiyorum. niye karşılık bekler ki insan? iyiliği ruh doygunluğu için yapamaz mısın mesela? iyiliği tek bir insan için değil de 'insanlık' için üzerine düşen ödevi yerine getirmek amacıyla yapamaz mısın ya da? inançlı bir insansan eğer, iyiliğini yaradan için yapamaz mısın canım kardeşim? neden karşılık beklersin ki sen hep?

beklentimizin kaynağı olan şeyleri düşününce aklıma 'ne ekersen, onu biçersin.' gibi bir atasözümüzün olduğu geliyor dilimizde, 'sevdiğin kadar sevilirsin.' demiş bir şairimiz de. evet evrende bir yansıma kuramı var, eyvallah. lakin bu sözleri biz biraz fazla anlamamış mıyız sence de? yani sözlerin hiçbirinde bize emek verdiğin insan sana karşılığını verecek demiyor. sevdiğin kişi tarafından sevileceksin de demiyor. sevileceksin elbet karşılığını alacaksın diyor. bu kadarcık. bir vaat var, ama adres yok. insanlığımızdan ötürü aceleciyiz, ille de alacağım meyvesini telaşındayız ya hani, işte olgunlaşmamış meyvelere talimimiz bundan sebep hep.

bir de şuradan bakalım. 'besle kargayı, oysun gözünü.'  ya da 'acıma yetime, döner koyar götüne.' gibi halk arasında felsefe haline getirilmiş negatif cümlelerde ise, kötülüğü kimden göreceğimiz fazlaca açık belirtilmemiş mi sence de? çünkü bir iyilik yaptıysan, ve beklenti içine girdiysen çoğunlukla karşındaki o beklentiyi karşılayamaz canım kardeşim. savunma mekanizmamıza tüküreyim, bir insanı karalamak istiyorsak eğer bunu çok kolay başarabiliriz. onun şeytanın sağ kolu veya sol bacağı olduğuna kendimiz dahil bütün insanlığı inandırabiliriz. adam kargayı beslemiş, sonrasında kargadan kötülük görmüş. oysa daha öncesine tarlaya ektiği kötü bir tohumun meyvesini kargadan almış da olabilir. nasıl emin olabiliriz? belki karganın oyduğu göz sayesinde, 'kör olaydım da bugünleri görmeyeydim.' demek zorunda kalmamıştır hiç. nereden bilebiliriz ki?

yani yaptığımızın karşılığında bir şeyler aldığımız kesin. sorun iyi mi kötü mü olduğunda değil mi? iyi kavramı özneldir ne yazık ki cancağızım. sana göre 'iyilik' olan şey bir başkasının nazarında 'bencillik' olabilir misal. yahut sana 'kötülük' olarak gelen şey, düşünceyi eyleme döken kişi bazında 'senin iyiliğini düşünmek' konu başlığına da girebilir. önce bu bir anlamak lazım. dünyada tek başımıza değiliz, ve değer yargılarımız türlü türlü, kabullenmek lazım.

zaten hayli karışık olan mevzuları iyice karıştırdım, farkındayım. varmak istediğim sonuç, iyiliği evrene yap derim, kişiye değil. karşındaki insan sonuçta. ömrü belli, hali belli, cismi belli. yükleme ona böyle şeyler, beklentini azalt demiyorum tamamen yok et diyorum. şayet inançlıysan da güzel kardeşim, iyiliğini yaradanın için yapman kanısındayım. karşılığını muhakkak alacaksın. öbür dünya vaadinde bulunmuyorum sana. tam da burada insan evreninde gerçekleşecek her şey.

iyilikten karşılık beklemek, iyiliğe balta vurmaktan başka bir şey değildir.
heh bu sözümü dinleyip, hak ettiğini bulamadın mı? çağır beni son nefesinde, tükür yüzüme. yeter ki son muhakeme anına kadar sabretmeyi bil. ve hep iyilikle kal.

karşılıksızca senin,
dilan.

çekilmez

sevmediğim huylarım ve ben, çekilmez bir ikiliyiz. bu çekilmez ikiliyi sevebilen insanlar, size ne desem az. ömürsünüz vallahi.

28 Kasım 2011 Pazartesi

bir of çeksem

karanlıktan korkmam hiç kalır, kendimden korkmamın yanında. kendi elimle bir başkasına, hele de çok sevdiğim birine zarar vermek; beni daha da yerin dibine sokar kendi nazarımda. peki ne yapmalı? her şeyi değiştirecek gücüm yok, bitirip baştan başlayacak gücüm de yok. öğrendiğim tek şey, bir ilişki insanı olmadığım oldu bu iki yıllık süre zarfında.

27 Kasım 2011 Pazar

yalnız

sanırım tüm gemilerimi gözümü kırpmadan yakmak gibi bir mazoşistliğe sahibim. ıssız bir odada tek başına kalmayı istiyorum. çünkü dört duvardan daha samimi bir şey tanımıyorum. çünkü zaten tek başınayım, çünkü zaten çok yalnızım. o zaman hayat bir kerelik de olsa gerçekçi olsa diye tutturmak ne kadar abes olabilir?  ve mazoşistliğin bu raddede kendine değil de 'kendini kandırma'ya düşman olmak olduğunu kim inkar edebilir? kimseye sarılmak istemiyorum. kimseye dayanmak istemiyorum. kimseden beni anlamasını beklemek istemiyorum. teoride kabullendiğimden pratikte korkmak istemiyorum. aslında tam olarak kanatlanıp uçmak istiyorum.

26 Kasım 2011 Cumartesi

leş

kronikleşmiş bir yalnızlık. ve gecenin en tenha saatleri. ne fark eder, gecenin tüm saatleri kahpe, can alıcı, kan emici. sen yanımda yoksan şayet, gecenin tüm saatleri bir cehennem ateşi. ve barutla yaklaşıyor o ateşe, zamansız hatra gelenlerin leşi. boğulmak kadehteyken güzel, karşı konulmaksızın, çekici. bir de sen bana sıkı sıkıya sarılırsan, hala umut verici. ama gecenin bu saatinde senin bana sarıldığın pek görülmemiştir sevgili. o yüzden gözlerinin düştüğü kadehlere kalıyor işkencelerimin sona erişi. ve sigara dumanları var etrafta; yardımcı, yalancı, kör edici. içimi yakanları dumanla karıştırıp atamayacağımı bile bile... neyin savaşını veriyorum bilemiyorum gerçi.

25 Kasım 2011 Cuma

piç

onca dil döktüm bana mısın demedi,
buymuş onun da işi.
aynı saatte okudu ezanı, yine sabahın beşi.
etrafımda yelkovanlar akrepler kıvranıyor,
yüreğimi kemiriyorlar..
yakalarsam öldüreceğim
o imam olacak piçi.

24 Kasım 2011 Perşembe

yabancı

bir insanın bir insana gitar çalması diye bir şey var. bir insanın bir insana şiir okuması diye bir şey var. yüzünü gördüklerinden hayır göremediysen, hiç görmediğin bir insanı sevebilirsin. yokluğunu hissedebilirsin. bir insanın bir insanı adam yerine koyması diye bir şey var. söyle ne kadar yabancı olabilirim sana? hayata olduğum kadar değil ya.

18 Kasım 2011 Cuma

göz teması

ben seni gördüm ya hani bugün.
gördüm de kılım kıpırdamadı,
içim sızlamadı ya hani bugün.
iki sene önceme dönmek geldi içimden.
hiçbir şey değil sadece,
bilmek isterdim evvelden.
'ağlama, geçiyormuş sahiden.'

15 Kasım 2011 Salı

şeytan

kendini melek sanıyorsun ama
piyangodan payıma düşen bir şeytansın sen,
farkında değilsin.

13 Kasım 2011 Pazar

keşke

birbirinden güzel keşkelerim var, satıyorum yok mu alan?
cevapsız kalan soruları yüreğini kemirmese,
daha güzel yaşamaz mıydı insan?

11 Kasım 2011 Cuma

temmuz 09

radyonun sesini kapamak gerekir böyle anlarda,
çünkü beklenmedik bir şarkı
yerin dibini boylamak için ivme kazandırabilir sana.

"ben sende tutuklu kaldım!"

uyuyacağım dedim ama, uyuyamam biliyorum.
şuanki sessizliğimin, senden öncekinden beter olması uyutmaz beni.
olsa olsa biraz daha arttırır,
birim zamanda dökülen gözyaşı selini.

"ne senden öncesi, ne senden sonrası..."

satırları karalıyorum.
kelimelerin kombinasyonu bile,
faydasız kalıyor karmaşamı anlatmaya.
hep uzak durduğum bir sözcüktü 'beklenti'
ama gelişinle hiç de zor olmadı benimsenmesi.

seni sevmenin tadı neden hep acı bilmem ki?

zıtlıklarla doluyum kabul ama
en büyük zıtlık sensin sanırım bana.
bir gelip bir gidiyorsun,
kapı ardına kadar açık nasılsa.

"yandım yâr közlerimi, savur savur bitmiyor..."

üzülmemek için seni silip atacak olsam,
bunu onca yıl içinde belki bin kez yapardım.
ama niyetim yok.

bak ne diyeceğim,
hiçbir şey kalmasın askıda.
eğer gitmezsen, sana güzel bir masal anlatırım?
dilediğin gibi olur her zerresi.
ya da bir şarkı söylerim?
"ben sende tutuklu kaldım!..."
diye başlar ilk cümlesi...

9 Kasım 2011 Çarşamba

acı

nefes almakla eşdeğer olmuş seni düşünmek,
ve kaçınılmaz olan, seni düşündükçe acı çekmek.

7 Kasım 2011 Pazartesi

08.09.2009

pişmanlıklar zincirimdeki en büyük halkam; sen!
hiç mi üzülmez insan, hiç mi içi acımaz?
söz konusu ben olunca mı susar vicdan çanları?
arkasına dönüp yürüdüğü yolda,
tek bir engele de mi takılmaz?
tökezlemez?

bir tek cevabı var,
bu kadar kararlı gidişinin belki de,
ben pembeleri giyerken başlamış yolculuğun desene!
meğer seninle geçirdiğim o kısacık zaman diliminde dahi yokmuşsun.
bana seni tertemiz hatırlayabileceğim
tek bir anı bile bırakmadan kaybolmuşsun!

arkaya dönmekten bahsediyorum, iyimserim yine.
kim bilir belki yüzünü bana hiç dönmedin bile,
yol üstündeyimdir de,
geçerken uğramışsındır hatta he?!

4 Kasım 2011 Cuma

elma

güzel hatırlamak benim elimdeymiş seni,
iyi de,
güzel hatırlanmak herkesin hak ettiği bir şey mi?
öylesine herkessin ki.
afedersin ama,
biz seninle mesela
hiç bir elmayı dişledik mi?

gözlerime baktın,
gözlerine baktım.
gerektiğinde veririm hakkını evelallah.
içimi ısıttığın da oldu,
ama kasıp kavurduğun daha çok.

biz seninle mesela
hiç bir elmanın iki yarısıyız dedik mi?

ya da sen mesela, öyle tek başına.
bir elma üzerine düşünebildin mi?

işte, o beraber dişleyemediğimiz
üzerine muhabbet edemediğimiz elma
sebep oldu cennetimden kovulmana.

bir elma nelere kâdirmiş
şimdi görebildin mi?

2 Kasım 2011 Çarşamba

hadi

eh be yüreğim!
yardımcı ol şu garip gözlerime.
senin yüz çevirdiğini
onlar da göremeyecekler elbette..