24 Nisan 2012 Salı

gel bi otur.

gecenin bi vakti buraya yazmak gafletinde bulunduysam, konuşacak kimsem kalmamış demektir. ya da koklayacak bir tek gülüm de olabilir. -uyandığında pişman olacağın şeyler söylemiş olacaksın.- işte tam olarak olayım bu. köpek gibi pişman olacağımdan karşılıklı emin olduğumuz anlarda bile dinlesin beni isterim karşımdaki. yüzünde ufak bir tebessüm olabilir, ya da lth salgılatacak bir hüzün düşebilir dudaklarının kenarlarına. ama kat'iyen acıma değil. asla.
içmek dediğin serserilik değil yürekliliktir aslında. insanlar yüreklilik gösteremedikleri her şeyde olduğu gibi bunu da kömüre bulamışlar. oysa kömürle elmas arasındaki ilişki hepimizin kitaplarında mevcut. mesela ben ayık kafayla iç döktüğünü iddaa eden adamın samimiyetini sorgularım. bilinçaltından o derece mi korkuyosun ibne derim. "bana bi bira söyle ve çekil git karşımdan!" diye de isyan ederim. hem ağzından çıkandan pişman olmak da neyin nesi? başka derdim yok he mi? bırak allaaşkına, üzülecek bir ton şey varken. hem büyük bir hakikate küçük hakikatleri feda edemez misin sen? pişman olacağım diye damgaladığın sözler öyle derinlerdeki, ayık kafayla piri olsan dökemezsin onları dışarı. imkanı yok, kâr etmez.

mutsuzum ama keyfim yerinde diyordu şarkıda, ağzı bal yesin o adamın.

23 Nisan 2012 Pazartesi

sartre.

teselliyi en yakınlarından değil de sağdan soldan bulmaya başladığın o an yok mu? işte o an senin miladın. sar sakla onu, koy kenara. hatta gözünün önünde dursun, daha iyi. çünkü bu senin başkasını dışarı atıp, kendine yönelmeye başladığın ilk an olarak tarihine geçecek, göreceksin.
hiç kimse baki değil (ancak ve ancak) hiç kimse vazgeçilmez değil.
ve sartre'a bırakıyorum son cümleyi.
başkaları cehennemdir.

19 Nisan 2012 Perşembe

beyhude

yaşamı nefes almaya indirgediğim şu sıralar, aldığım her nefes bir külfet gibi omzumda. kimseye onun gibi yaslanamıyorum. alışkanlık kelimesini öznesi belleyen cümlelerin affına sığınıyorum. ve daha affına sığındığım neler var kim bilir. sağ bacağımın altında kalan sol bacağım gibi tıpkı. tatlı bi uyuşukluk hissi. kımıldamam lazımdı, kımıldadım. şimdi de ağrıdan duramıyorum. madem bu kadar içler acısı durumun, "niye peki?" diye soruyorsun, duyuyorum. içine huzuru sakladığın tahtaları parçaladım ben, huzurlu da olsa tabut tabuttu çünkü.

16 Nisan 2012 Pazartesi

son

sıcağı sıcağına yazayım içimi dökeyim dedim ama biz zaten çoğu şeyi sıcağı sıcağına yaşadığımızdan kaybediyormuşuz, bunu fark ettim.

17.04.2012
masal bitti.

9 Nisan 2012 Pazartesi

kondüksiyon

"dikkat et de, ağzın yanmasın."
dikkat ettim de
benim nazarımda ilk kez böyle değdik birbirimize.
parmaklarımın uçları yandı önce.
dikkat etmez olur muyum?
bırakmadım bardağı yere,
dudaklarım değecekti bir kere,
dudaklarının değdiği yere.

"dikkat et de, ağzın yanmasın."
günlük hayatla haşır neşir
olanca fizik kuralından yalnızca biri,
ısı iletimi.
belki de aşkın derdi bizimle değil de, fizikleydi.
düşün bir;
yerçekimi, entropi, etki tepki...

yine de ten teması dediğin böyle olmalı.
hem n'apayım ben ısıya dayanıksız mantığı?
madem çaktın çakmağı,

"dikkat et de, canın yanmasın"

2 Nisan 2012 Pazartesi

çöp

elime geçen ne varsa yırtıp attım bugün; anı biriktirmeyi ne kadar çok seviyormuşum meğer. mektuplar biletler bilumum kağıtlar. çöpü boyladılar. kimseden hatıra istemiyorum, kimseden bir tek iz istemiyorum. ve kimseyi de kimseden ayırmıyorum. bu kadar.
buraya kadar.