21 Aralık 2013 Cumartesi

-Dost, dost diye hayaline geldiğim,
Dost ise çevirmiş yüzünü benden,
Hani dost uğruna can baş verenler?
Evvel kekitmezdi gözünü benden.-

10 Ekim 2013 Perşembe

bi'tanem zeynep'im için

şimdi sen,
kim bilir kaç insan adımı uzakta,
ama aynı göğün altında
biliyorum uyumuyorsun.
aklında soru işaretleri, çelişkiler;
sol yanında artık göğüs kafesini
laçkalaştırmış ağrılarla başbaşasın.
tek başınasın, karanlıktasın.
yaşamak az da olsa anlam kazanıyor,
beni ışık bellediğinden;
seni yoldaş bildiğimden.
kızma bana ama
vakit isyanı çınlıyor kulağıma.
var olduğunu bilmek bir yana;
sevmemene rağmen çay koyup,
bana eşlik etmen bir yana..

şimdi sen,
iyi de olsan kötü olsan
bir 'nasılsın'ımı beklersin,
cevabıma göre de ruh halini belirlersin.
bilmeyene izahı zor, ve hatta fütursuzca.
şimdi ben
bu kahrolası karanlıkta
ellerini tutup sana
şunu söylemek isterdim;
ecdadım sulara gömülmeden karşıya geçebilmiş ama;
benim köprü yapmaya da,
enkaz toplamaya da,
gücüm kalmadı cancağızım.
söyle, ne yapmam lazım?

30.05.2013

7 Ekim 2013 Pazartesi

hiçbir sanata gerek duymadan; en yalın haliyle.


atakan'ın doğum günüydü bugün; başarısız dediğine bakmayın, zorladım gönderdim. mazimiz adının hakkını verecek kadar derin onunla. biz bi ilişki yaşamayı denedik, beceremedik. nasıl desem, bu benim gözümde başarısız bir ilişki olmadı asla. bir ilişkinin bitmesi 'başarısız' olduğunu göstermez. çok küçüktük, öyle ki hayatın ne olduğu hakkında şimdikinin 9da 1i kadar bile fikrimiz yoktu. beceremedik, 'ayrılalım!' dedik. mecburiyetten konuşmalar, özlemden bakışmalar; çekişmeliydi hepsi. taa ki; ölüm sahneye çıkıp çok sevdiklerimizden birini yanına alana kadar. o geceden sonra idrak ettim, kaybetmemem gerekenlerin başında olduğu. bana 'numaram sende yok mu?' demesiyle bir sürü farklı his akın etti içime. bunun izahı zor, bunun izahı o geceki nemli gözlerimizde. bir şey söyleyemememizde, ağladığımızı çaktırmamaya çalışmamızdadır belki. o geceden sonra, hep bir kapım daha olduğunu bildim. ne zaman çalsam, açacaktı bildim. ben onun yüreğindeydim bildim. az az konuştuk, kimi zaman buluştuk, kimi zaman sarıldık. kimilerine göre kötü bir şey bu, etik değil bu; eski sevgiliden dost olmaz mantalitesi. geçmişi iyisiyle kötüsüyle güzel anabilmek, birbirimizi mazur görebilmek bize çok yakıştı. ona sarıldığımda geçmişe sarılıyorum, ona gülümseyince geçmişe gülümsüyorum. o çoğu zaman nefret ettiğim geçmiş, bir an için de olsa gül bahçesi olabiliyor sayesinde.
  son olarak o güzel insana selam olsun, ruhu şâd olsun.
  -keşke sen de burada olsan..-

6 Ekim 2013 Pazar

bu nasıl bir hayal kırıklığı? yüzümü buruşturdu her bir kelimen. sen bu muydun? sen bu olmamalıydın. 
benim bu şoku atlatmak için ne kadar zamana ihtiyacım var sence?
başka bir paralel evrende, mutluyuzdur umarım.

1 Ekim 2013 Salı

beyazgemi

-ben gecenden geçen bir beyaz geminin eskimiş hüzün sesiyim.
düşün ki ben yolcumla eskiyorsam eğer, neyi anlatır sana rengim?-

yolun mu değişti, yolcun mu
neyi anlatacak bana rengin çocuk?

28 Eylül 2013 Cumartesi

seni ben mi öldürdüm çocuk?
sahi seni ben mi öldürdüm?
sevildiğimi iliklerimde hissettim. 
daha ne yapacaktın sanki?
ellerimde kanın vardı.
sen gördün, ben gördüm
herkes gördü.
failin meçhul değil artık.

sana bana güvenme dedim
sana beni sevme dedim
sana bana aldanma dedim!

-ben o güzel satırların bahanesi miydim?-

aşk işte bu,
karşılıklı can alıp-verme sanatı.
yoksa dönüp dolaşıp sana gelebilir miydim?
esirgeyenim de sendin bağışlayanım da
dilemmalara selam verip
cennettinden kovanım da.
sen ne güzel limandın be çocuk!
sahi seni ben mi öldürdüm?

ahh kahrolası ben,
ellerimde kanın vardı.
insan tanrısını öldürür mü
beni neden öldürdün?

26 Eylül 2013 Perşembe

ya konuşunca ya yazınca toparlanıyor aklımdakiler dedi yazar. e biz bunu biliyorduk zaten, biliyorduk da uygulayamıyorduk. neyse ki bilip de uygulamadığımız en elzem şey değildi bu. çok üzülmeye gerek yok.

11 Eylül 2013 Çarşamba

neler yaptım bi bilsen. nefret ediyorum, kendine bedenimi tabut yapmış bu lanetlenmiş ruhtan. ama sen sev, sen sev ki; ayakta kalayım. senin için, varlığıma devam etmem lazım.

4 Haziran 2013 Salı

yeniden kürkçü dükkanı

kapıları gıcırdayan bir evden yazıyorum.
sigaramı yakıp, oturdum kelimelerin başına. bu ender yaşadığım bir lüks, ki bilirsin zaten.
içimden sürekli "kendine gel artık" deyip deyip duruyorum. uzun zaman oldu vesselâm. şimdiki zamana mahkum olmuş insanın "ben" olabileceğini kanıksamayı beceremiyorum. aslına bakarsan ben çoğu şeyi beceremiyorum.
yer yer kürkçü dükkanımdan bu 2+1 eve geçiyorum. anladım ki benim dört duvarım burası da değil. kendi dört duvarımı inşa için çabaladığımı, içimdeki kasvete yineleyip duruyorum. lâkin dar odamı genişletmeye o da yetmiyor.
bağırıp çağırmak istediğim insanlar var. ruhumu doyumsuzluğa ulaştıranlar onlar. şiirlerle şarkılarla, masumane şeyleri benim için zindana çevirenler de onlar. şimdi bi iki güzel söz duymadan yoluma devam edemiyorum.
bu bir sınav biliyorum, ama itiraf ediyorum. bana küfrettiğin şiirleri bile özledim. o yüzden hepsini üzerime alıyorum. gör bak, nasıl bitik bir haldeyim. seni affedebileceğimi sanıyorsan yanılıyorsun. ruhumda açtığın yaralar derin.
şimdi sana 'istanbul'un olarak halet-i ruhhiyemi izah edeyim.

berbat bir haldeyim.
düşün ki boğazımın yerinde yeller esiyor.
ayrı düşmüşüm diğer yarımdan.
benden medet uman nicesi var,
ve ana avrat söven de.
zoruma gidiyor, her ikisi de.
kaybolsam, yok olsam diyorum,
silinsem tüm hafızalardan.
ara sokaklarım, çıkmazlarım,
varoşlarım,
Tanrıya inandıran güzelliklerim,
galatam, haliç'im, istiklalim,
el değmemiş, göz görmemiş olsa yeniden.
olamaz di mi? biliyorum.
ben aslında ne çok şey biliyorum.
bakma sen,
bilmemem gerekenleri bilmekten hep
bu sebeb-i eziyetim.
sanma ki sadece sana haz veriyor,
bana gözün kapalı sövüşlerin,
ben de sendenim.
fark etmediğin bir şey söyleyeyim sana
ama şaşırma,
çizgilere basa basa yürümeye çalışıyorum
kaldırımlarda.
haklısın;
iyi sükse yaptım bu orospuluğumla.

13 Mayıs 2013 Pazartesi

hiç bakmadın yüzüme,
yürümeye devam ettin,
sessiz sakin;
kendinden emin.
zaaflarımı köpek ettin kendine.
her yer zifiri karanlık,
ışıkları sen söndürdün,
tereddüt etmedin.
peki ya ben?
o karanlığın içinde
ne yaparım ben?
avunabildiğim sayılı anları bile
kirletmişse ellerim,
ortalık toz ve topraksa,
yoksa bi avuç dahi temiz su
söyle bana,
o karanlığın içinde
ne yaparım ben?

10 Mayıs 2013 Cuma

bir yaprak,
sararmış da kopuyor dalından.
vakit geç,
hem onun için, hem de benim.

bir hiçtim ben,
masalına konu olamadım.
işkencelere gebeydim,
kendi ördüğüm duvarlardı,
hücrelerim.
işi şansa bırakmadım,
hepsi evelallah sapasağlam.

ama çözülmedi dilim.
'baş eğmem' dedim.
meğer ne büyük aldanışmış!
gözlerini görene kadarmış
bütün direnişim.

gözlerin.
gözlerini öpmek istedim,
ellerine değmek istedim.

dikenli teller gibi,
vurmuş kendini dışarı,
bu kahrolası kasvet!
karanlığımın şahide gereği yok.
ondandır,
yaklaşmadın bana.

ama ben,

bir bardak suda içtim seni,
kana kana,
alelacele,
acemice.
acınası bir umutla,
ellerini aradım,
her korktuğumda karanlıktan
sağımda solumda
ellerini aradım.


22 Nisan 2013 Pazartesi

etrafımdaki her şey ışık hızıyla değişirken, ben nasıl oluyor da bu derece aynı kalabiliyorum? sanki bir çember üzerinde yürüyorum, yörüngeden bir türlü çıkamıyorum. yaptığım yer değiştirme her koşulda sıfır. 
başladığım yere geri dönmekte bir dünya markasıyım adeta. 
gündüzler kısalmaya, geceler uzamaya başladı yeni baştan. başımı yastığa koymamla uyumam arasındaki zaman sonsuza yakınsamaya başladı yeni baştan. ben artık akıntıyla aynı yöndeyim, madem karşı koyamıyorum; hiç değilse sürüklenmeye ivme kazandırmış olurum.

30 Mart 2013 Cumartesi

küçük şeylerin peşindeyim, yıllardır
belki asırlardır
göz göze gelmek mesela,
el ele değmek ya da.
karşılıklı
tek kişilik bir yatakta oturup
aynı sigaranın dumanını üflemek,
alçak tavanlı
karanlık bir odaya.
küçük şeylerin peşindeyim.

yüreğimde bundan gayrısına yer kalmadı artık.

13 Şubat 2013 Çarşamba

reşit iyi ki varmış

+sen neler yapıyorsun umarım sadece okula gidip gelmiyorsundur?
-okula da gitmiyorum artık

(...)

+hep böyle mi yaşayacaksın?
din ve devlet korkusu aile baskısı..!
nereye kadar???
-bilmem
nereye kadar?
+bence zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyin yok..

(...)

+ olay şu
eğer yaptıkların ailenin hoşuna gidiyorsa sen aptal bir kadınsın
ben aptal bir erkeğim
hiç bir zaman sonraki kuşak kolay kabullenmez
kabullenilmez
ben kardeşlerimi ve annemi değiştirerek başlamıştım olaya
hani devrimcilerin hep söylediği ama bir türlü hayata geçiremediği söylem
ilk önce karşıma aldım onları
sonra sorunu çözmeye çalıştık
sonra durumu kabullendiler
eğer kendini farklı hissediyorsan ve farklı yaşamak istiyorsan
zincirlerini kırmak zorundasın
zincirlerinden başka kaybedecek bişeyin yok!!
- stabil olana katlanmak kolay
+ o zaman şikayetçi olmayacaksın
- ama böyle mutlu değilim ki

+ nasıl mutlu olacaksan öyle yaşacayaksın

(...)

+kendi sorumluluğunu kendi sırtında taşı
işe giriceğim de
eve çıkacağım de
kiramı kendim ödeyeceğim de
eğer buna cesaretin yoksa ömür boyu mutsuz olacaksın
3 idiots u izledin mi?
orada ailesi mühendis olmasını isteyen bir çocuk var
çocuk mühendis değil fotocu olmak istiyor
en son sahnede
çocuk 'ben eğer mühendis olursam mutlu olamayacağım' diyor babasına
sen benim mutluluğumu istemiyor musun? diye devam ediyor
eğer ailen senin mutsuz olmanı istiyorsa sen neden vefalı evlat olasın ki?
pratik elbetteki zordur
mutlu olmak için ailenle savaşman gerekiyorsa bunu göze al
teorik olarak sen onlardan daha fazla yaşayacaksın ve onlar senin geleceğin değil
ama şunu unutma bundan tek sorumlu sensin..
kimseye sığınma
eğer sonuçlarına katlanabileceksen yola çık
çünkü yarıda bırakırsan sonuçları ağır olabilir..
güçlü bir kadın ol
sen ol
cesur ol
korkacaksın bu normal
korkmazsan zaten aptalsın
ama cesur ol ve yap istediğini
özgürlüğün için daha çok mücadele etmelisin
benim söyleyeceğim bu