27 Aralık 2015 Pazar

nerede o eski pazarlar diyemeyeceğim, zaten çok güzel geçmezdi pazarlarım. herhalde kıymetini yeni kavradığımdan; her pazar şantiyeye geldiğimde hayıflanıyorum. Ahh şimdi tabakların boşaldığı bir kahvaltı sofrasında oturup sigara yakmak vardı. Ahh şimdi bi sahil kenarında saçlarımın dağılıp, görüş açımı kapaması vardı. Şimdi bir battaniyenin altına girip film izlemek vardı.
çok küçük hayallerim varmış, Firat buna benzer bişey demişti. Haklı, öyle.

büyük hayaller kurmaya sıra gelmiyor.

Ekin romanyaya gitti, gidebilmek ne güzel. zeynepi özlemek otonom sinir sistemimin tekelinde artık.
Onun dışında ben mahvolmuşum.


  Tarih: 27.12.2015                   Hava durumu: 11ºC Parçalı Bulutlu

-30.60 ile -27,30 kotları arası kolon ve perde donatılarının montajına başlandı.



8 Temmuz 2015 Çarşamba

kendime bir gün seçip o gün geçmişe dönmeye karar verdim. tıpkı eski günlerdeki gibi.

beyazıt tramvay durağında iniyorum, karşıya geçip tuzlu fıstık alıyorum. dayanamayıp aldığım gibi yemeye başlıyorum birkaç adım sonra soldan medreseye giriyorum.
hala tanıdık yüzler varsa selam veriyorum. bereket en sevdiğim köşe boşsa kuruluyorum, yoksa gözüme kötünün iyisi bir yer kestiriyorum. bağdaş kuruyorum. 
'bi kapuçinolu nargile alabilir miyim?' zeynep olsaydı eğer elmalı olurdu.
çantamdan kitabımı çıkarıyorum. bir yandan çay dağıtan abiyi kesiyorum. elmalı çayımı kapıp kitabı aralıyorum. nargilem geliyor arkasından da közü geliyor. ve düzenli periyotlarla çay çay çay, araya bir yerlere de belki limonlu soda.
bir kaç saat sonra çıkıyorum sultanahmete doğru yürüyorum. sağ taraftan. meydana varıyorum. sevdiğim bank ve ağaç hala oradaysa gölgesinde oturup kitaba biraz daha devam ediyorum.
sonra tekrar kalkıp gülhaneye yol alıyorum. tabii ki 'soğukçeşme sokağı'ndan. kulaklığım, sevdiğim şarkılarla sinir sistemim arasında köprü görevi görüyor. parka giriyorum yürüyorum yürüyorum arada çimlere uzanıp insanları seyrediyorum. sarayburnuna varıyorum. denizi izliyorum. 
oradan eminönüne.. yürüyorum yürüyorum. en son galata köprüsüne vardım mı? vardım. tramvaya atlayıp, geri dönüyorum.


5 Temmuz 2015 Pazar

Odalarinin butun isiklari yanan ve icinde son ses muzik dinlenen bi ev gorurseniz; bilin ki orada karanliktan korkan bir kiz cocugu var. Ilk kez bir kadin degil, bir kiz cocuguyum bu cehennemde.

Ceyrek asirlik hayatimda ilk kez yalniz bir gece geciyorum. Icimdeki kaosa mütevazi bir katki ve muazzam bir korku bu. Kimse ses cikarmiyor ustune ustuk. Bu ölüm sessizliginin sebebi bin, dermani bir bile etmiyor.

-ben ne yanlisa meyil vermisim,
yar yerine karanlik sarmisim.-

Uyumanin lüks oldugu geceler vardır, iste ben hala onlari anlatiyorum.

21 Haziran 2015 Pazar

merhaba,
bu bilmem kaçıncı geri dönme teşebbüsü sayamadım. nurten blogunu takip ediyorum ama tık yok diyince gaza geldim sanırım. arzu halim pek iç açıcı sayılmaz. ne zaman iç açıcı oldu ki dediğini duyar gibiyim sevgili cânım okuyucu. hakkın var.
sürekli bir uykusuzluk, bir 'ayaklarım ağrıyor' modu, bir halinden şikayetçi olma salgını..
-Zeynep buralarda mı hala acaba?-
şu içimi sıkanın adını hiç vermeyeyim. ayrı bir başlığın konusu; belki bir gün yazarım, belki içime atarım.
bilen biliyor sevmiyorum insanları hayatımdan çıkarmayı. pardon insanların hayatımdan çıkmasını. sevmiyorum istemiyorum işte! aptalca bir şekilde, mezar taşları geliyor gözümün önüne. bir gün olmayacakları, kalplerinin atmayacağı. bu pişmanlığı bir kere yaşadım, bir daha yaşamayayım diye -(ahh!) o nasıl bir korku ki bana olmayacak şeyler yaptırıyor. belki de revize edilmeliyim. ya da yaşama hakkım elimden alınmalı, şu sıralar dertten başka bir şey değilim kimseye.

saat üç buçuk. sabah ezanı okundu, bitti. ben hala saat üç buçukların insanıyım. çalışma hayatı bir bunu değiştiremedi. şu -buralardan çekip gitme- isteği git gide şiddetleniyor; insan dayanmaya böyle çalışmamalı. bugünü yaşamak mümkün olmuyor bu şekilde.

bi kedim olmuştu, evet evet benim. 10 gün yaşadı öldü, sevgili sütlaç. kahroldum. varlığı beni tahmin edemeyeceğim kadar çok mutlu etmişti, hatta son zamanlarda yaşadığım en güzel şeydi. şimdi o küçücük şey artık yok. onu ölü bulduğum an gözümün önünden gitmiyor.

kardeşim antidepresana başlayarak 'sizde depresyon genetik' diyen doktora selam çakmış oldu. bastıramadığım ve hep yetersiz kaldığım o koruma içgüdüsü.

çok kötü vefasız sorumsuz bir arkadaş oldum ben. ve kötü mü kötü bir evlat. daha neler neleer.

yarın iş var, yarınlarda artık hep iş var. yeni bir dostum oldu; rusyanın, ismini şuan doğru yazamayacağım bir yerinde oturuyor. güzel şiirler gönderiyor bana, karşılık veremiyorum. onun ilham perilerini öpmekle yetiniyorum.
bazı insana birkaç gün yetiyor işte. birkaç gün sonra diyorsun ki; bir ömür sürecek bir dostluk sunacağız birbirimize. zor değil esasen bunlar, her şeyi karmakarışıklaştıran hep biziz!

sigarayı baya arttırdım, sivrisineklerle de başım epey dertte.

neyse;

selamlar.

28 Mart 2015 Cumartesi

Sevmedim bu hayatı.
Fark ettim ki; bir el bekliyorum yeniden, beni çekip çıkaracak bu bok çukurundan.
Bir ses, bir ışık, bir yol.
Yemyeşil yerlere uzanan.

17 Ocak 2015 Cumartesi

yapılması gereken işler bitmiyor. senin dört duvarında mutluydum, çünkü o kadar güzel hissettirdin ki oranın benim de olduğunu. fakat şimdi kayıtlardaki yerime döndüm. daha kaç kere söyleyeceğim; burası benim değil değil değil. hala yeşillikler ve mavilikler arzuluyorum. zamanla olacak diyorsun. mantığıma yatmasa da sana inanıyorum.
şu tembelliğimden kurtulursam, belki o resme daha çok yakınsarız. gerçek şu ki; seninle çay içmeyi mevcut her türlü duruma değişebilirim.

7 Ocak 2015 Çarşamba

ben bu hayatın neresindeyim hiç bilmiyorum. biri beni bambaşka yerlerden alıp ortasına koymuş gibi, sanki yeni gelmişim gibi, sanki bu başkasının hayatıymış gibi yadırgıyorum, yabancılıyorum. bütün eylemlerden kaçıyorum, eylemsizliğimi muhafaza etmeye ant içmiş gibiyim. sözcükler dilimin ucuna kadar geliyor, fakat ahenkli değiller. sevmiyorum, yutuyorum. 
hani her şey güzel olacaktı? masalları geçmişte bırakmamıza izin vermeyenler utansın.

-bana ettiklerini
sen olsan çeker misin?-

5 Ocak 2015 Pazartesi

bu burada dursun.

   dokununca bozulan güzellik yalancıdır. ben yanılsama değilim, sen hayal değilsin. biz hayallerde birini yaratmış değiliz. iyisiyle kötüsüyle, güzelliği ve çirkinliğiyle, birer ağız ikişer gözle basbaya insanız.

3 Ocak 2015 Cumartesi

bazen çok kötü bir insana dönüşüyorum. bu 'bazen'ler dışında o kötü insanı içimde nerede ve nasıl sakladığımı merak ediyorum. Fırat olsa 'sen insansın, normal bunlar' derdi.
yine de böyle olmamalı işte güzel dostum. 'insanız'ın arkasına çok mu sığınıyoruz ne?

2 Ocak 2015 Cuma

bir yılı daha kaldırıp attık mazinin bok çuvalına. ne berbat bir yıl, ne kahrolası bir yıl!
okudum adam oldum(!), kapitalist dünyanın içine bir çivi gibi çakıldım. bir dünya hayalimi yıllar yıllar sonraya erteledim. yeşillikler, ovalar, dağlar düşledim. yolculuklara çıktım, memleketimi soludum. insanlar çıkardım hayatımdan, bu eylemi hayatım boyunca toplasam bu kadar yapmamışımdır. insanları çıkarıp attım hayatımdan. fütursuz kapılarda dolandım, sevgiyi benimkine tamamen ters anlayıp yaşayan insanlarla kesişti yolum ve yanlarından süratle ayrıldım. pek tabii birçok güzelleri de oldu. hem de çok! gülüşlerini sevdim onların ve hep gülmelerini istedim. beni omuzlarımdan sarsıp 'yanlış yerden bakıyorsun' diyen bir güzel çocuk sevdim. doğru yönü gördüm ve fakat o yöne doğru yönelecek cesareti yazık ki gösteremedim. nihayetinde onunla da vedalaşmak zorunda kaldım. çok değiştim, açık sözlü olmamaya gayret gösterdim. samimiyetsiz gülücükler de dağıttım. bana kalsa en aşağılık insan dahi hak etmez ya bunu, bu çarkın içinde dolanmak için elzem dediler. canım çok sıkıldı koskoca bir yıl, kardeşim yanımdan ayrıldı, benimki gibi bir yolu yürümek için buralardan gitmesini izledim. onu engellemeye teşebbüs dahi edemedim.

daha neler neler.. bu sömürülen coğrafyada!
ekşide bir yazı okudum, noksanı var fazlası yok; iyi özetlemiş güzel insanların unutamayacağı ikibinondördü.
 ve benim coğrafyama da canım amcamı ve teyzemi eklemeli. sahiden yok oldular, ama yoğunlaşıp düşünemedim. ben onların acısını öyle çok erteledim ki, kurbanlık koyun gibi ne zaman çıkacak diye bekliyorum hala. teyzem annemin gözlerinde, 11 temmuzda bıraktığı takvim yaprağında ve cüzdandaki bir adet vesikalıkta kalakaldı. amcam ise küçük bir kız çocuğunun hıçkırıklarında hala.

çok kahrolası bir yıldı sevgili okuyucu, anlattığım ne ki? gitmek lazım. ikibinonbeşte de yapamayacağız bunu değil mi?

Selametle,